Başbakan Turgut Özal’ın iktisat siyaseti “ülkeye döviz gelsin de nereden nasıl gelirse gelsin” anlayışına dayanıyordu. Bu anlayışı devlet ideolojisi olarak yasallaştırmak için de gerekli yasal düzenlemeleri yapmakla kalmayıp karaparacıların üzerine giden İzmir Emniyet Müdürü Lütfü Tomuş üzere bürokratları da vazifeden uzaklaştırarak karaparacıların önündeki taşları tek tek temizledi.

Maddelerde yapılan düzenlemeden evvel Davos’ta ünlü silah ve uyuşturucu kaçakçılarıyla tepe düzenledi. Ülkenin içinde bulunduğu döviz külfetine tahlil aranan toplantı Zürih’teki Dolder Oteli’nin bir odasında gerçekleşti. Toplantıya uyuşturucu kaçakçısı Berber Yaşar, karapara trafiğini yöneten Lübnanlı Muhammed Şekerciyan, hayali ihracatçı Uğur Süzer, Dündar Kılıç’ın madencilik şirketindeki ortağı olan eski Genelkurmay Lideri Necret Üruğ’un oğlu Haydi Üruğ, karapara aklayıcısı Yakup Kefeli ile Suphi Aşıcıoğlu, altın ve döviz kaçakçısı, hayali ihracatçı, Turan Çevik ve Behçet Cantürk’ün ortağı Emin Görpe ile altın kaçakçısı Yaşar Aktürk katılıyor. Masanın karşı tarafında ise devleti temsilen de Özal’ın iktisat danışmanı Güneş Taner, Ahmet Özal, milletvekili Mehmet Perçin ve Emlakbank Genel Müdürü Bülent Şemiler oturuyordu. Birtakım tezlere nazaran Başbakan Özal ile Tekirdağ Milletvekili Ahmet Karaevli de bu toplantıya iştirak etti.

CEZALAR KALKTI

Bu görüşmeden çabucak sonra 1985 Mayıs ayında döviz hatalarına ağır ceza kaldırılır, altın ve değerli taş kaçakçılarına af gelir. 1567 sayılı maddede yapılan değişiklikle, maddede var olan mahpus cezaları 100 bin lira para cezasına çevrildi.

Çabucak akabinde İsviçre’den milyonlarca dolarlık döviz girişi başlar. ANAP iktidarı yükselen ihracat sayılarıyla övünürken ‘‘hayali ihracat’’ başını alır masraf… Kaçakçılar hem affa uğrar hem de milyonlarca dolarlık vergi iadesi ile ödüllendirilir.

İsviçre polisi yaptığı incelemede Aşıcıoğlu, Görpe ve Aktürk’ün ‘uyuşturucu parası aklayarak bunları Türkiye’ye prefinansman dövizi ismiyle gönderen kişiler’ olarak rapor etti ve bu rapor İtalyan ve Amerikan isimli makamları tarafından Türkiye’ye gönderilerek Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yargılanan Behçet Cantürk ve arkadaşlarının belgesine konuldu.

Ahmet Özal ve danışmanı Güneş Taner İsviçre’de Shacargo Şirketi’nin sahibi Muhammed Şekerci ile görüşerek, İsviçre’deki sarraflık işini Türkiye’de de yürütmesi için uygun şartlar yaratılacağını, gerekirse Lübnan asıllı Şekerçi’ye ikili vatandaşlık sağlanacağını vaat ettiler.

KAÇAKÇI İÇİN YASA

Mustafa Kefeli, bu görüşmenin içeriğini basına şöyle anlatıyordu:

“Başbakan Turgut Özal, banker Şekerciyan’a evvel Türk vatandaşlığına geçmeyi teklif etti. Bu teklifi iki defa yaptıysa da Şekerciyan, ‘No minister, no minister’ diye reddetti. Bu ortada kendisine bir banka kurması teklif edildi. Hatta Kıbrıs’taki bir bankanın ismi verildi. ‘İstersen bu bankayı çabucak senin üzerine yapalım’ denildi. Şekerciyan biraz düşündükten sonra bunu da reddetti.” (Sabah, 3 Haziran 1989)

KAÇAKÇIYA PASAPORT

Pasaport Yasası’nın ünlü 22. unsuru 1984 yılında değiştirilerek ‘döviz, altın, uyuşturucu ve gümrük kaçakçılarına’ pasaport verildi. Bir yıl sonra da Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 1983 başlarında oluşturulan Kaçakçılık ve İstihbarat Dairesi’nin yurtiçi üniteleri, sonrasında da yurtdışı üniteleri kapatıldı. Kimliklerinden silah ve uyuşturucu sabıkası silinenler bir müddet sonra böylelikle saygın işadamı kimliğine kavuştu.

Uyuşturucu ve silah kaçakçılığından elde edilen karapara artık hayali ihracat yapanlar aracılığıyla prefinansman dövizi olarak oluk oluk akıyordu. Perde ardında yapılan muahededen habersiz namuslu bürokratlar ise hayali ihracatın üzerine gidiyordu. Bunlardan biri de İzmir Emniyet Müdürü Lütfü Tomuş’tu. İzmir’de Ertan Sert, Berber Yaşar, Necdet Ulucan ve Turan Çevik’in başını çektiği hayali ihracat çetesinin üzerine giden Emniyet Müdürü öteki yere sürüldü. Tomuş’un başını Berber Yaşar’ın yediği konuşuluyordu. Argümana nazaran Berber Yaşar ANAP’ın 1989’daki seçim harcamalarını finanse etmişti. Masraflarına harcadığı dedikoduları ortalıkta dolaşıyordu. Tomuş daha sonra bir televizyon programında ‘‘Benim tayinimle ilgili olarak 1 milyon dolar kimin cebine girdi?’’ diye sormuştu.

SEMRA ÖZAL’IN FİNANS DANIŞMANI

Özal’lı yıllarda daha evvel hiç tanımadığımız yeni zenginler ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunlardan biri de Nasrullah Ayan’dı. Altın kaçakçısı ve karapara aklayıcısı Muhammed Şekerci ile Berber Yaşar’la ortak iş yapan Nasrullah Ayan’ın ismi sahibi bulunduğu Savaş Dış Ticaret A.Ş’nin gerçekleştirdiği hayali ihracat olayına da karışmıştı. İMKB’de büyük portföye sahip olan Ayan, havayolu ve sinema şirketleri kuruyor ve iktisat sayfalarının manşetlerinden inmiyordu. Borsada spekülatif süreçler yapması nedeniyle ceza alan Ayan Semra Özal’ın İMKB’deki portföyünü yöneten kişi olarak da biliniyordu.

ÜLKÜCÜ MAFYA SAHNEYE ÇIKIYOR

Yeraltı dünyasına evvel 12 Eylül sonrasında belirli aralıklarla operasyon düzenlenmiş sonrasında da hayali ihracat olayı patlayınca bu defa bu kabahatten kimilerine cezaevi yolu görünmüştü. Rantın merkezi olan İstanbul’un rantını yiyen yeraltı dünyasının ünlü isimlerinin çabucak hepsi hakkında davalar, soruşturmalar sürerken meydan boş kaldı. Bu ortada ismi daha evvel Ülkücü gençlik örgütlenmelerinde geçen isimler birbiri ardınca haraç, çek-senet tahsilatı ve arazi mafyası olarak piyasaya çıktı. Çoğunluğu mahpustan çıkmış bu ülkücü mafya babaları, eğitimsiz, silah kullanmaktan öteki meziyeti olmayan isimlerden oluşuyordu. Ülkücü olmalarının dışında bir ortak özellikleri de Drej Ali dışında hepsinin Karadenizli olmasıydı. Bu yeni mafya üyelerinin en bilinenleri Alaattin Çakıcı, Drej Ali, Semih Tufan Gülaltay, Kürşat Yılmaz, Haydi Özcan, Enis Karaduman, Tevfik Ağansoy, İbrahim Cici, Ümit Ölmez ve Sedat Peker’di.

‘ÂLEMİN YENİ KRALI’ ALAATTİN ÇAKICI

Çakıcı, 12 Eylül’den sonra tutuklandı. 1982’de özgür bırakılınca ülkücü arkadaşlarını etrafına topladı. Evvel tefecilerin alacakları ile kumar borcu tahsilatını iş edindi. Sonra çek-senet tahsilatına girişti. İmzası, bacaktan tek kurşundu. Eğlenmesi de bir oburdu. Gece kulüplerine 10-15 kişilik kalabalık bir güruh halinde gidiyorlardı. Çakıcı, istediği sanatçıyı sahneden indirtiyor; “Çırpınırdı Karadeniz” isimli türküyü tekraren söyletiyordu. Hayali ihracatçı Turan Çevik’ten müdafaa misyonu karşılığında haraç alıyordu. Kemal Horzum’dan da haraç aldığı dava evraklarına girmişti.

Artık Çakıcı ismi daima gasp, yaralama, haraç, zorla tahsilat kavramlarıyla anılır olmuştu. Daima bir içeride bir dışarıdaydı. Bu ortada Mehmet Ağar ve MİT Kaçakçılık ve İstihbarat Daire Lideri Mehmet Eymür’le ilgiye geçerek onlar ismine çalışmaya başladı. Zeynep Özal’ın davulcu Asım Ekren’le aşk yaşaması nedeniyle Özal MİT’ten yardım istemiş, MİT de Asım Ekren’i bu evlilikten vazgeçirmek için kaçırma operasyonuna imza atmıştı. Mehmet Eymür’ün kaçırma operasyonu başarısızlıkla sonuçlanınca bu kere devreye Alaattin Çakıcı girmiş Asım Ekren’in dükkanına ateş açmıştı.

KÜRŞAT YILMAZ: 12 Eylül Darbesi öncesinde Ülkücü Gençler Derneği’nde yönetici olan Kürşat Yılmaz, İstanbul polis memuresi Tülay Çetin‘le evlenmesiyle tekrar ismini duyurdu. Yılmaz’ın ismi birinci olarak ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen Cevher Özden’i vurma olayında gündeme geldi. 17 Nisan 1999’da Türkiye’ye iade edilen ve Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi’ne konulan Yılmaz, 1999’da Kuşadası eski Belediye Lideri Lütfi Suyolcu’nun öldürülmesinde azmettirici olarak ağırlaştırılmış müebbet mahpus cezasına çarptırıldı. Kürşat Yılmaz, işadamı Korkmaz Yiğit, müzikçiler İbrahim Tatlıses ve Alişan ile model Tuğba Özay üzere ünlü isimlerle birlikte yağmacılık gayesiyle çete kurmaktan da 66 yıl mahpus cezası aldı.

Yılmaz’ın, Agos Gazetesi Genel Yayın Direktörü Hrant Dink’in öldürülmesine ait kamu vazifelilerinin yargılandığı davanın duruşmasında, tanıklığına başvuruldu. Yılmaz, “Hrant Dink’in fotoğrafını getirdiler, cinayetle ilgili ‘Bunu da öldür’ dediler.” diye tabir verdi.

DREJ ALİ: Gerçek ismi Ali Yasak’tı. Kürtçede uzun manasına gelen Drej lakabı ile tanınmaktaydı. Şanlıurfa Dava Ocakları İdare Kurulu’nda olduğu 1978 yılında, İstanbul Hukuk Fakültesi’nde öğrenci iken müsaadesiz şov yürüyüşüne katılmaktan tutuklandı. Birebir yıl içerisinde bir çatışmada silahla yaralandı. Abdullah Çatlı’yla 1979’dan beri tanışan yasak, 88’de kardeşi hakkında çıkan bir haber nedeniyle adamlarına Milliyet gazetesini bastırıp kurşunlattı. 1989’da mafya önderi İnci Baba’yı vurduktan sonra yeraltı dünyasında ismini duyurmaya başladı. İsmi Susurluk çetecileriyle anıldı. Susurluk kazası sonrasında olay yerine birinci giden kişinin Drej Ali olduğu, Veli Küçük’ün olay yerinde bulunan vazifelileri arayarak Çatlı’nın cenazesinin teslim edilmesini istediği argüman edildi.

Drej Ali, Susurluk skandalının baş aktörlerini bir ortaya getiren kız kardeşinin düğünüyle de gündeme geldi. Bahçelievler Belediye Lideri Saffet Bulut’un kıydığı nikâhta Sedat Bucak, hemşehrisi olan damadın nikâh tanıklığını üstlenirken, gelinin tanıklığını ise Altun aşireti başkanı İmam Bakır Altun yaptı. Düğüne AKP’li Metin Külünk ile bir arada birçok siyasi katıldı. Ocak 2000’deki merasime DYP, MHP ve ANAP’lı siyasetçiler, polis müdürleri, kimi askerler ile Susurluk’un ünlü simaları Sedat Bucak, İbrahim Şahin, Sami Güzelden, Ali Fevzi Bir de katılmıştı. Sahnedeki isim ise İbrahim Tatlıses’ti.

Cumhuriyet